O BİR TANEYİ ALLAH ÇİZDİ
Dedim ki; Güzel yüzün niçin benden gizlidir?
Dedi ki; Hicap sendedir yoksa yüzüm açıktır
Dedim ki; Senin izin nerededir kimden sorayım?
Dedi ki; Kimden soracaksın benim izim belirsizdir
Dedim ki; Senin hüznünü anmak sevinçten iyidir
Dedi ki; Bizim yolumuzda hüzünlenmekte sevinçtir
Dedim ki; Senin sevginin gizli ateşi yaktı beni Ayrılık ne zamana dek?
Dedi ki; Sen oldukça
Dedim ki; Nefes bu mudur?
Dedi ki:Tek sözüm budur
Dedim ki: Hacetim var.
Dedi ki: İste bizden
Dedim ki; Hüznümü artır.
Dedi ki; Hüzün parasızdır
Dedim ki; Bu yarım canımı benden kabul et
Dedi ki; Sakla canını, can senin hüzünlendiğin yerdir
Dedim ki ressama; hayatın bir resmini çizsene
Ressam kalemiyle derya sahilinde bir köpük çizdi
Dedim ki; Allah adamlarının resmini çizsene
Çölün ortasında tek ve yalnız bir ağaç çizdi
Dedim ki; bu zamanın namertlerinin resmini çizsene
Mevla’nın peşinden koşan bir hançer çizdi
Dedim ki; beni maksada kavuşturacak bir yol çiz
Sevgi, aşk, mestlik ve sessiz münacatı çizdi
Dedim ki; Leyla ile Mecnun’un bir resmini çiz
Ali'nin resmini Zehra'nın yanına çizdi
Dedim ki; kağıdın üstüne aşkı çizsene
Bela çölünde susuz bir Alemdar çizdi
Dedim ki; gurbeti, mazlumluğu ve cefayı çizsene
Düşündü, Taha'nın dört köşe toprak kabrini çizdi
Dedim ki; hayatım hep sıkıntı ve zorlukla geçti
Ah çekip ağladı, Zeyneb-i Kübra'yı çizdi
Dedim ki; dertlerimi kime anlatayım ey refik?
Mehdi'nin resmini çizdi hem de ne güzel çizdi
Dedim ki; Hüseyin'in de yüzünü çizer misin?
Dedi ki; işte bu bir taneyi tek olan Allah çizdi.
Bu ne hüzündür ya Rab! Yumdum gözlerimi; geçmişten geleceğe seyr-i sefere başladım. Sayfaları aralanmıştı kitabın. En kısa sure karşımdaydı:
“şüphesiz sana kevseri verdik.
Öyleyse Rabbine niyaz et ve kurban kes.
Asıl izi silinecek olan, sana kin besleyendir.”
Kevser olan Fatima ananın acı feryatları geliyordu kulaklarıma.
Yönümü döndüm onun yönüne.
Ürpererek iz sürmeye başladım. Çölde bir kafile yürüyordu perişan halde.
-Nereye gidiyor bunlar? Dedim.
-Kerbela” dedi bir ses. Artlarından devam etmek istedim.
-Bunun bedeli ağırdır,” dedi aynı ses.
Korktum…
-Küfe’lilerde korkmuştu. Unutma!” dedi. Aklım karıştı, gönlüm bulandı.
-Ne utan, ne de kork” dedi aynı ses. “Anlamaya çalış! Gidenler kazandı.”
-Yezit…” dedim merakla, “O’da kazanmadı mı? İmam Hüseyin’in ve yoldaşlarının kanını döküp tahtına daha güvenle oturmadı mı?”
-Yanlış biliyorsun…” dedi, “aç, bir daha oku! Ve düşün… Kazanan İmam Hüseyin mi, Yezit mi?” O gün bazıları yok olmuştu, bazıları yeniden dirilmişti.
Merak ettim. Yeniden okumaya başladım.
-Kerbela’yı cinayet öyküsü bilme!” dedi. “Onda öyle bir sayfa daha var ki, ana sütü kadar ak ve pak. Orada kahramanlar kah Ali oğlu Hüseyin’dir, kah Fatıma kızı Zeynep’tir.
“Amenna! Dedim ve ekledim: “Biliriz ki, kerbela hak aramanın ve özgürlüğün destanıdır. Sabrın, teslimiyetin ve adanmışlığın azametidir.”
-Hala bazı hakikatleri anlayamamışsın…” dedi aynı ses. Duruldum, boyun büktüm.
-Kerbela’yı uzaklarda arama …” dedi. “Bu olaydan ders alanlar, olayın Yezit’i sana her dem kötülükler emreden ve yeryüzünde nifak çıkarıp kan döken nefsindir, Zoru gördükçe dostlarını yarı yolda koyan Kufuli’ler, maslahat gözeten aklın’dır… Arınarak paklanarak yücelen ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan İmam Hüseyin, Allah katından sana üflenen rahmani ruhun’dur. Unutma! Seni yaratan Yezit’i de, Kufelileri de imam Hüseyin’i de var edendir.”
Titredim o vakit. Nutkum tutuldu. Habibullah’ın, “Oğlum” dediği Hüseyin ile adına asırlardır lanet okunan Yezit içimdeydi demek.
-Demek korkarak Küfelilere benzemiştim.
Hissettim ki; İnsanların çoğu ihaneti akıllılık sanıyor. Batılı, Hakk’ın üzerine çıkardıkça kibirleniyorlardı. Zalimliklerine ve azgınlıklarına ortak arıyorlardı.
Hüseyin bir aynaydı. Öyle bir ayna ki; karşısındakine sadece kendisini değil, görmek istemediklerini de bir - bir gösteriyordu. Gönüllere duymaktan hazzetmediklerini de söylüyordu. Sadece müminlere değil, münafık hain- zalimlere bile her an Hakk’ı hatırlatıyordu. Varlığı, şerri sıkıntıya sokuyordu. O’na bakıp kendilerinde ki çirkinliği görüp, kendilerini değiştirmeleri gerekirken O’nu yok etmeye kalkıyorlardı.
İmam Hüseyin’i çok okumak gerekiyordu.
-Okuyacağım…” dedim. “En baştan okuyacağım.”
Başladım “Hüseyin aşkının kurtuluş” sayfalarını yeniden çevirmeye.
Kulak verdim içimdeki O gizemli sese.
Özüme döndüm; rahmani ruhumu dinleyecek, keşfimi yapacak, gayretsiz himmet beklemeyecektim. Kevser’in sırrına erecektim.
İmam Hüseyin gibi inanmanın yüceliğini görüp O’na benzemeye çalışacak, Rabb’imin boyasıyla boyanacaktım.
Hüseyin’ini sevdiğimden onun sevmediklerinden beri olacaktım. Yezitlikten beri olmak için nefsimi rahmani ruhumun emrine âmâde edecektim.
İçim yandıkça görecektim; Kerbela hak aramanın ve özgürlüğün destanıdır. Teslimiyetin, sadakatin, Hakka sığınmanın, Hakk yolunda olmanın aynadaki resmidir.
Yetmiş iki şehidin hep birden binip kurtuluşa koştuğu gemidir.
Ağlama benim için, özüne bak, der Kerbela.
Arınarak, paklanarak yücelerek Rabbimizden bir delil olmamız için bizlere kurtuluşun yolunu gösteren Kerbela.
İnsanlığın örnek alıp kurtuluşa erdiği, arınıp paklandığı, yüceldiği ve Rabbinden delil olunduğu Kerbela.
Hüzünlendikçe Allah’a yakınlaşıp, göz yaşımızla içimizi yıkamayı, nefsimize dur demeyi, ilim ile aklımızı, aşk ve muhabbetlerimizle de ruhumuzu yıkayıp arıtmayı nasip eylemesine İmam Hüseyin aşkına niyazda bulundum.
Tutan elimize, gören gözümüze yön vermeyi vadedensin ya Rab! Elimize, dilimize, belimize sahip olmamıza yardım eyle yüce Rabbimiz, dedim.
Hüseyin’den ve tuttuğu yoldan gitmemizi nasip eyle ya Rab! Dedim.
“Lâ feta İllâ Ali lâ seyfe illâ zülfikar” da ki iki çatallı Zülfikar’ın velayet ve imamet, celal ve cemal’ın sırrına ermemizi, velayette eğitilmeyi, eğitilip topluca hakkaniyeti bulmayı nasip eyle ya Rab, dedim.
“İnananlara vesileler edinmeyi” diledin, Hüseyni yaşamı ilke edinenleri o kutlu liva-ül hamd sancağının altında toplanmayı, Hüseyin gibi mümin yaşayanlara nasip eyle ya Rab, dedim.
Yüce kitabımızla amel eden, edip adalete sarılarak adaletle iş görenlerden, boynunu sadece Hakk’a eğen yüce kullarının safında olmayı bizlere nasip eyle ya Rab, dedim.
Ahhh Hüseyin’im, vahhh Hüseyin’im!
Bin dört yüz yıldır insanlığın uğruna göz yaşı döktüğü Hüseyin’im! İncitenlerin tarihten silinip, insanlığın ayıbı, utancı, laneti olduğunu, incinirken dahi incitmeyenlerin ise büyüdüğünü, yüceldiğini, insanlık tarihinin şerefli tahtlarına oturduğunu kanınla, canınla yazdın, adam gibi adam olanlara!...
Açtım gözlerimi, seyr-ü seferimi noktaladım. Dehşete kapılmıştım. Demek ki ikisi de özümde.
Hangisini sultan yapıp baş tacı etmiştim. Hüseyin gibi onurlu mu, Yezit gibi zalimce mi yaşamıştım?
Arınmakta kirlenmekte kendi aklımın ürünüydü. Tövbem korkularımdan değil, hicabımdan olmalıydı. Gönlümü Hakk’dan gayrisine meyletmemenin edebini yaşamalıydım.
Özümü çekip durdum dara:
El aman Ya Rab, dedim.
Lâ mekanda “illa” deyip elest-ü bezm ikrarıma sığınıp bağışlanmamı diledim, ikrarından dönmeyenlerin aşkına sana sığınanları bağışla…
El aman ya Rab!
Sana teslim olanlardan, doğru yolundan ayrılmayanlardan, nefsimi sana teslim edip; tutan elimiz, yürüyen ayağımız, konuşan dilimiz, gören gözümüz, işiten kulağımız olmanızı niyaz edip, Hüseyin gibi yaşayıp, Hüseyin gibi Hakka yürüyen yiğit kullarından eyle.
El aman ya Rab!
Nefsini ıslah edenlerden, gururunu, kibrini, cebrini, şiddetini, nefretini, özümüzdeki Yezitlik yapacak tüm emmarelerden arınanlardan eyle.
El aman ya Rab!
Alemlerin rahmeti, fahri kainatı Muhammed Mustafa’nın ve yüce Ehl-i Beyt’inin aşkına onların şefaatlerine mahzar eyle.
El aman ya Rab!
Bizi sevdiklerimizle birlikte olmayı nasip eyle. Gönül evimizi arındırıp tertemiz kıl. Habibin hürmetine bizi onun belden ve yoldan evlatları eyle.
El aman ya Rab!
Ölmeden önce ölmeyi, mutlak varlığa ulaşmak için fena yurdundaki hiçliğe ulaşıp, canımızı heveslerden, korkulardan emin eyle. Yokluktaki kullarına aşkınla dirilik lütfet.
El aman ya Rab!
O bir tanenin aşkı hürmetine, ayetlerinde ki “inci – mercan” sırrı hakkı için yakarışlarımızı kabul eyle. Sana inandık, sana teslim olduk, dualar eyledik. Dualarımızı kabul eyle…
Salat ve selam olsun Allah Resulüne, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin’ine ve yolunda tüm şehitlerine olsun!
Allah – Allah!….
Kaynak:
1-A.Turgut, Aşkın Şehidi, Önsöz’den
2-Caferi Yol, s.7