ŞEHİTLERİMİZE AGIT (MERSİYE) “Kuşkusuz acıların da sonu vardır. Bir felâkete düştüğünüzde, ondan kurtuluncaya kadar sabrediniz. Aksi takdirde acılarınıza acı katmış olursunuz.”
Hz. İmam Alİ
İbadetleri “Aşk Ve Cezbe” olan Aleviler hayatlarını Tevhid, Muhabbet ve Allah aşkı üzerine kurup, Allah yolunda şehit olanlara göz yaşı dökerler. Çünkü o şehitler masumluğun ve paklığın sembolüdürler. Şehitlerin manevi makamları ise peygamberlik makamından daha yücedir.
Kur’ân buyurur ki; Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma. Hayır, onlar diridirler. Rab’lerinin katında rızıklandırılıyorlar. Allah’ın lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler. Ve arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara şunu müjdeliyorlar; Onlar için korku yoktur, tasalanmayacaklardır onlar.[1]
Hz.Peygamber efendimiz de buyurur ki; “Şehitlere ölü demeyin, çünkü, onlar yaşıyor ama siz bilemezsiniz.”
Şehit: “En yüce tanık, her şeyi görüp gözetleyen, insana görüp gözetleme, tanıklık etme gücü veren” anlamındadır. Şehit olanlara gözyaşı dökmek de insanlığın bir vefa borcudur. O şehit de güzelliklerin ve iyiliklerin sembolü İmam Hüseyin gibi olursa gözyaşlarımız ne kadar da anlamlı olur. Gözyaşı teslimiyettir, rahmettir. İnsan ruhu göz yaşı karşısında erimiştir. Gözyaşı bazen her şeyi anlatmıştır. Söze gerek kalmamıştır. Gözyaşı, hüzündür. Hüzün ise insanı Allah’a yakınlaştırır.
Babası Hz.İmam Hüseyin’in şahadeti üzerine oğlu Hz.İmam Zeynel Abidin, Ehlibeyt sevgisini sadece göz yaşlarıyla ayakta tutabilmiştir. Çünkü, sürekli evinin etrafı sarılı ve konuşması ise yasak. Onu ziyaret edenler sadece göz yaşlarıyla mukabelede bulunabilmiştir. Rivayet edilir ki; yolunu şaşıran birisi Hz.İmam Zeynel Abidin’e yanaşır ve sorar; “Ey Can! Ben yabancıyım, kimsesizim, bana yardım eyle, bana yol göster.” İmam Zeynel Abidin söylenenleri duymaz. Pür dikkat kesilmekte olan bir koçu izlemektedir. Ve dikkatlice yüzüne bakınca yardım etmesini istediği kişinin ağlamakta olduğunu görür, dayanamaz ve sorar:
- Niçin ağlarsın?
Cevap şamar gibidir:
- Ey yabancı! Şu kesilen koçu görüyor musun ? Ona önce su verdiler, sonra da boğazladılar. Benim babama suyu bile vermeden boğazladılar.
- Baban kimdir ?
- Alemlerin rahmeti Hz. Muhammed Mustafa’nın torunu İmam Hüseyin’dir.
Şimdi o göz yaşlarını döken iki kişi olmuştur. Ve o yabancı bir kez olsun İmam Zeynel Abidin’den ayrılmayacak, tüm yaşamını o mübarek insana bağışlayacaktır. İşte göz yaşı o sessiz köprünün adıdır. Gönülden-gönüle o köprü kurulmuştur. İmam Zeynel Abidin; “İlahi Yarabbi! Sen bana zulmetmezsin. Zulüm nefsimdendir. İlahi rahmetini benden esirgeme, bana yardım eyle, lütuflarını ihsan eyle,” diye gözyaşlarıyla dua edermiş. Gözyaşı dökmesini bilmeyenin içinde sevgi ve bağlılık olmaz. Riyasız sevmenin kanıtıdır gözyaşı. “De ki; Kur’ân’a ister iman edin, ister etmeyin, kendilerine ilim verilmiş olanlar, O (sözlerimiz) okunduğu zaman, saygıyla yüzüstü kapanırlar (Secde ederler.)[2] Ağlayarak yüzüstü kapanıyorlar. O onların huşusunu artırıyor.[3]
İmam Hüseyin’e ağlamak; Ona zulüm yapanları lanetlemektir. İmam Hüseyin’e ağlamak; Alemlerin ser-veri Muhammed Mustafa’nın yakmış olduğu ışığın sönmemesi için evlatlarını, yakınlarını, ikrar verenlerini ve canını bu yolda verenlere destek vermektir. Bir düşünür “Acımak, adaletin yarısından başka ne ki?” der. Başka bir düşünür de; “Acıyı bilmemiş olan mutluluğu tanıyamaz” der. İnsanlık da bu değerleri bildiği için ağıt yakar. Kerbela olayı insanlığın sürekli izlediği bir HAYIR-ŞER kavgasıdır. İmam Hüseyin orada zulme, batıla, yalana, ahlaksızlığa, dünya menfaatlerine tapmaya karşı savaşmış, bilerek ve isteyerek de canını vermiştir. Ve o mübarek insana, İmam Hüseyin’e ağlamakta, insanım diyenlerin bir vefa borcudur.
Her gün aşûra,
Her yer Kerbela.
Dünyanın neresinde insanlık zulüm görüyorsa orası Kerbela’dır. Nerede hayır ve şer’in kavgası varsa orası Kerbela’dır. Kerbela bir semboldür. İnsanlık onurunun can vererek galip gelmesidir. Zulmün bedel ödenerek lanetlenmesidir. Orada İmam Hüseyin değil, insanlık onuru katledilmiştir. İmam Hüseyin’in şahadeti de insanlık onurunun zaferidir. Ama o zafer insanlığa kan ve can verilerek bağışlanmıştır. Bu değerlere sahip olanlara kim ağlamaz ki ! Ben insanım diyenlerin, yürek taşıyanların bir vefa borcudur. Hz.Muhammed; “Alimlerin ölümü, Alemlerin ölümüdür.” diye buyurur. Ama, İmam Hüseyin orada ölmedi, yeniden dirildi ve tüm alemleri kucakladı. İsmi insanlığa sembol oldu. Güzelliklerin birleşmesinde insanlığa şemsiye oldu.
Büyük Moğol hükümdarı Ehlibeyt dostu Muhammed Olcayto, Barak Baba’nın şahadeti üzerine hüngür hüngür ağlamaya başlayınca sorarlar:
- Ey Hükümdar! Sen o kadar savaş görmüş ve bir çok yiğitlerini kaybetmiş bir kahraman olarak neden bu kadar feryat edersin?
Cevap verir:
- Ben Barak babaya değil, o zaten aradığını buldu, ben yaşadığım dünya onun gibi bir veliden mahrum kaldığı için feryat ediyorum. der.
İşte bizler de yaşadığımız dünyanın İmam Hüseyin gibi bir ışıktan mahrum kaldığı için göz yaşı dökeriz. Işığın söndürülüp, karanlıkların hakim olmasına ağlarız. O ışıkların gelmeyeceğine ağlarız. Kaybolanlar insani değerlerdir. Onlar zaten bilerek ve isteyerek o şahadeti kabul etmişlerdir. Kaybeden insanlıktır. Biz işte o kaybolan insanlığa ağlarız. Oysa onlar için ölüm nedir ki? Bütün şehitlerin yüzü suyu hürmetine, döktüğümüz göz yaşlarımızın yüzü suyu hürmetine bağışlanma dileriz. Göz yaşı rahmettir. Gözyaşı riyasızlıktır. Göz yaşı teslimiyettir. Allah rızasına dökülen her göz yaşı rahmet olarak kişiye döner.
Allah’a muhabbet artımı, hüzünde artar. Göz yaşıyla içiniz yıkanır ve temizlenir. Hüzün inananları Allah’a yakınlaştırır. Bedenin abdesti su ile, nefsin abdesti göz yaşıyla, aklın abdesti ilim ile, ruhun abdesti ise aşk ve muhabbetledir.
İranlı Sosyolog Ali Şeraiti, matemle ilgili şöyle der; “Halk acı içinde ağlar, bu göz yaşları içten gelir, aşktan ve vefadan kaynaklanır. Halkın Ehlibeyte olan aşkının ifadesi olan bir kelimedir gözyaşı. Gözyaşından daha samimi, daha berrak, daha olgun bir lisan varmı? Gözyaşı pratik, kelimesiz ve cümlesiz bir dildir. Gerçekleri dilden daha açık biçimde ifade eder. Gözyaşı aşkların en az yan çizeni ve en kamil imanın yansımasıdır; Tutkunun en azizini, en ılığını ve hissin en ateşlisini yansıtır. Yürekten harmanlanan duygu, düşünce, özlem, gaye ve fedakarlığın dilidir gözyaşları. Menzile varmak için bir araçtır. Bir kural, bir prensipten daha fazla bir şeydir.
Bir duygunun doğal dışa vurumudur; aşka, acıya, eleme, özlem ve kedere, zorunlu içgüdüsel bir cevaptır.”
Hakk aşığı Fuzuli de; “Bir damla gözyaşını satın almaya hiçbir cevherin gücü yetmez” diye buyuruyor.
Gandi de şöyle der;
“Acı ne denli saf olursa, kazanım o denli büyük olur.” Ve devam eder: “Acının ateşinden geçmeden kimse yükselemez”
Hz. İmam Ali de: “Büyük sevaplar, büyük belalarla iç içedir. Allah, sevdiği kullarını belâlara maruz bırakır” der.
Ehlibeyt’i düşününüz, sonrada o yolu sürenleri. Bir atasözü vardır; “Öz ağlamayınca göz yaşarmaz.” Bizler de özümüzle Ehlibeyt’e bağlı olduğumuz için gözlerimiz ağlar. Kur’ân buyurur ki: Düşünenler için yer yüzü ibretlerle doludur.[4]
Yeryüzüne ibretle bakacak olursak, O ibretleri görürüz; İbrahim (A.S.) ve oğlu İsmail’in yapısı olan Kâbe’nin bile bu sırrı taşıdığını ve gösterdiğini anlarız. Can gözü açık olanlara bundan daha anlamlı ne olabilir ki ! Niçin Kâbe siyahlara bürünmüştür ? Siyahlar giymek mâtem çekmek değil midir? Kâbe bu durumuyla, bizlere canını Hakk yoluna fedâ edenlerin ve bütün şehitlerin matem sırrını ispat etmiyor mu? Matem çekenlerin kalbine kara taş basması, Kâbe’nin göğsünde taşıdığı “Hacer-ül Esved” taşı da bunu anlatmıyor mu? “Zemzem” suyu gözyaşı değil mi? O zemzem suyu masum İsmail’in susuzluktan ağlayışı üzerine vücut bulmadı mı?
İşte bu değerler düşünenler için bir irşattır. Ama sadece düşünenler için! İslamda gözyaşı yoktur diyenlere sormak lazımdır: İslam, ruhu ve duygusu olmayan kupkuru bir din midir? Katledilen bir hayvana bile insanlık ağlarken bu değerlere nasıl ağlanılmaz ve sahip çıkılmaz? İşte Aleviler “Hakk-Muhammed-Ali” yolunu ve sevgisini gözyaşlarıyla bugünlere taşımıştır. Birlik ve dirliğini o gözyaşları üzerine kurmuştur. Duygularını anlatmaya söz yetmemiştir. İnancını anlatmada dil aciz kalmıştır. Zaten herşeyini o gözyaşları ifade etmiştir. Dedik ya, gözyaşı riyasızlıktır, ruhun teslimidir. Ruhun olgunlaşmasında bir adımdır. Kemalete erip zalimlikten kurtulmaktır. İnsan-ı Kamilliktir.
Konfüçyüs şöyle der; “Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa, kişi de acı çekmeden olgunlaşamaz.” Evet o acı da İmam Hüseyin’in acısı olursa. O acı da Ehlibeytin acısı olursa. O acı da Oniki İmamların acısı olursa. O acıya sadece Aleviler değil, cümle alem ağlar. Yüreğinde vicdan olan her insan ağlar, bizlerin ağladığı gibi.
Kaynak: Aşk-ı Muhabbet
[1] Al-i İmrân Sûresi,ayet 169-170
[2] İsrâ Sûresi,ayet 107:
[3] İsrâ Sûresi,ayet 109
[4] Bakara Sûresi, ayet 164