1- Farz: ‘’Dosta Dost Olmak’’
Yol içinde olanlarla yoldaş olmaktır. Alevi inancının gerekliliklerini yerine getiren; dolayısıyla eline-diline-beline sahip olma prensibini layıkıyla yaşayan insanlar ile dost olmaktır. Birçok anlamı olan ‘’dost’’ kelimesinin Türk Dil Kurumu’ ndaki anlamı: ‘’sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı’’ olarak karşımıza çıkar. Genelde de bu anlamlarıyla kullanılmıştır. Alevi literatüründe ise ‘’dost’’ büyük önem taşımaktadır. Alevilikte dost, genellikle Hakka dost olanlar için kullanılır. Yani gönlünü Hak aşkıyla doldurmuş olanlarla dost olmaktır. Böylesine bir dost makamı yıkılmaz bir kale gibidir. Böyle bir dostluk araya zaman, kişiler, ayırmaya çalışanlar girse de ömür boyu sürecektir. Çünkü dost dostunun hâliden anlar.
Nesimi’ yi güldür nolur
O yoluna kurban olur
Dost dostun yolunda ölür
Sana vermez serim mi var?
Kuran’ ı Azimüşşan’ da ‘’dost’’ evliya olarak geçer. Arapça ‘’evliya’’ sözcüğü aynı zamanda ‘’veli’’ sözcüğünün çoğuludur. Örneğin Ali İmran suresi 28. ayete dikkatle bakalım:
‘’Gönülden iman edenler/inananlar, gönülden iman edenleri/inananları bırakıp kâfirleri/gerçeğin üzerini örtenleri dostlar/evliya edinmesinler.’’
Görüldüğü gibi Yüce Allah kutsal kitabında kimlerle dost olunacağını hatta kimlerle dost olunmayacağını da açıkça vurgulamaktadır. Buradan samimiyetin ve gerçeğin izinden gitmenin önemini de anlıyoruz. Halk arasında da ‘’bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim’’ ifadesi oldukça meşhurdur.
Dostunu satma verse dostun aman
Güvensiz insan ilim bilse de iblisten yaman
İbrahim’ in düştüğü yangın yeri
Dostun himmeti ile olur dosta derman
2. Farz: ‘’Sır Saklamak’’
Özellikle eski dönem/köy şartları içinde yol içinde olmayan yol dışında kalanlara, yol içindeki uygulamalar, kurallar, sırlar ya da batıni olarak bilinen haller söylenmezdi. Dışarıya sır verilmezdi. Hatta ‘’sırrını, sır eyle’’ deyimi de buradan gelmektedir. Çünkü o haller, o uygulamalar yol içinde olmayan için bir anlam ifade etmez. Yani tamamen bir anlayış meselesidir.
Öyle ki bugün bile, bazen ‘’rüyanı başkasına anlatma, onlar bu rüyanın vasfını anlayamaz’’ derler. Çünkü rüya yorumlamak dahi belli bir anlayış / ilim gerektirebilir. Anlatıcı, karşısındaki kişiyi yanlış yönlendirebilir.
Başka bir deyişle de Alevilikte ‘’sır saklamak kadar sırra vakıf olmak’’ da önemlidir. Herkesçe bilinmeyen ya da bilinmemesi gereken bazı ilimler de sırdır. Bunun içinde yolun önderinden iyi bir eğitim almak şart koşulmuştur. Mürşid, irşad ederken yani olgunluk kazandırmaya çalışırken, yolun hassasiyetini ve sırlarını da talep edene (talibe) aşılayacaktır. O talibi olgunlaştırma yolunda ilerletecektir. Talip de bazı sırlarını kalbinde saklayacaktır. ‘’Sır’’lar, Alevilikte ki batıni gizler İmam Ali’ de toplanmıştır.
‘’Ali’ nin sırrına ereyim dersen
Mürşidi Kâmil varın erin erenler
Gönül kâbesine gireyim dersen
Ol bahri ummandır dalın erenler
Güruhu nacidir sırrı sırrullah
Muhammed Ali’ dir ol kelamullah
Biz sırra erdik elhamdüllah
Yüzler kapısına sürün erenler
Esrari bu yolun kemter kuludur
Yükü ilim irfan cevher doludur
Ali yolu insanlığın yoludur
Gönülden gönüle girin erenler (Esrari Baba)
2.farz bu yüzden bazı Alevi bölgelerinde ‘’Gayet sır tutucu olup, sırlarını avamdan saklamak’’ şeklinde de ifade ederler. Bu tıpkı Atina’ da Platon’ un okulunun duvarına astığı ‘’Geometri bilmeyen giremez’’ deyişi ile de aynı anlamı ifade eder. Çünkü o geometriyi sevmez, onu farkedecek kapasitede değildir, kavrayamaz. Hatta geometriye düşmanlık bile gösterebilir.
Şah İsmail Hatayi bir nefesinde şöyle buyurmaktadır:
Sırrını verme kalleşe
Özü çürük kalbi boşa
Pervanem düşmüş ateşe
Yanmadan tüte mi dersin
Sırrını verme hoyrada
Alır gider verir yad’ a
Damızlık atma çiğ süte
Pişmeden tuta mı dersin
Bundan dolayı ‘’sır saklamak ya da layık olmayana o bilgiyi verememek’’ Aleviliğin 3 Sünnet 7 Farzında, 2. farz olarak geçmiştir.
Alevilikte dede/baba yani inanç önderi dahi gittiği evin sorunlarını hallederken, sorunu çözene kadar ve çözdükten sonra da asla dışarıya o evdeki sorunla ilgili tek kelime etmez. Deyim yerindeyse o mesele ‘’mezara kadar dede ile / inanç önderi ile sır olarak gider’’ anlayışıyla hareket eder. Elbette bu durum özel meseledir. Aile içi sorundur. Bildiğimiz gibi topluma yönelik sorunlar halkın ve pir – rehber - mürşid yani dedeler huzurunda çözülür. Fakat bazı özel sorunlar, özel yöntemlerle çözülebilir. Bu hem daha sağlıklıdır hem de bazı dedikoduların da önüne geçmektir. Örneğin bir ailede ebeveynlere karşı çocuklar ya da çocuklara karşı ebeveynler sorumluluk davranışlarını yerine getirmiyor ve birbirlerinden hoşnut/razı değillerse, araları açılmışsa ve bu durum dedeye intikal etmişse; dede o eve davet edilir, o eve gider ve sorunu evin kendi içerisinde çözer. O aileye değerleri, yolun gereksinimlerini, yapılması gerekenleri, erkânını tekrar hatırlatır.
3. Farz: ‘’Yalan ve Gıybetten Uzak Durmak ve Özünü Ululamak’’
Burada geçen ‘’öz’’ ifadesi ‘’ruh + bilinç’’ i ifade eder. Yani ‘’kendililik’’ kavramını anlatır.
‘’Özgüven’’: Kişinin kendisine insani olarak duyması gereken güveni
‘’Özsaygı’’ : Kişinin kendisine insani olarak göstermesi gereken saygısı
‘’Özdeğer’’ : Kişinin kendisine layık olduğu değeri göstermesidir
‘’Öz’’ ifadesinin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. İnsan ancak kendisindeki ‘’insani vasıflara’’ vakıf olması ile ‘’Özünü ululayacaktır’’. Çünkü Adem/insan hürmete ve saygıya layıktır. Lâkin insanda insanlığı kadar değer görecektir.
Diğer önemli husus Alevi inancının ne kadar öğüt/nasihat verici olduğunu bilmek için 3 sünnet 7 farzın önemini anlıyoruz.
Aynı farzın içerisinde yer alan, ‘’yalan ve gıybetten uzak durmak’’ da hem pratik hem de insanın yozlaşmış taraflarına kem vurmayı içerir.
Yalan, gerçeğe aykırı sözdür. Yalan, insanın kendisini bölmesidir. Çünkü yapılanın ve söylenenin farklı olmasıdır. Yalan, güveni de sarsar.
Gıybet ise çoğu yerde dedikodu olarak algılansa da aslında ‘’söylenilmemesi gereken sözü söylememek hatta bazen de söylenmesi gereken sözü söylememektir. Kuran’ da bununla ilgili ayet vardır:
Ey inananlar! Zannın birçoğundan sakının. Kuşkusuz bazı zanlar günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Bir kısmınız, bir kısmınızın GIYBETİNİ yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun. Kuşkusuz Allah, tevbeleri kabul edendir, rahmeti kesintisizdir.
(Hucurat Suresi 12)
Görüldüğü gibi gıybet yapmak, benzetme yoluyla ne kadar çirkin bir iş olduğu belirtilmektedir. 3.Farz ile ilgili Şah İsmail Hatayi’ nin güzel bir nefesi vardır:
Gönül ne gezersin seyran yerinde
Âlemde her şeyin var olmayınca
Her yüze güleni dost olur gezme
Bir ahdine bütün yâr olmayınca
Yürü sofi yürü yolundan azma
Elin gıybetine kuyular kazma
Beyhude dolanıp boşuna gezme
Yanında mürşidin var olmayınca
Kalktı havalandı gönülün kuşu
Kavga gıybet etmek kötünün işi
Üstadın tanımaz bunda her kişi
Anın kim mürşidi er olmayınca
Sakın bir kötüye sen olma nöker
Çarkına değer de dolunu döker
Ne Allah’ tan korkar ne hicab eder
Bir kötüde namus âr olmayınca
Can Hatâyım edem bu sırrı beyan
Kâmil midir câhil sözüne uyan
Bir baştan ağlamak ömredir ziyan
İki baştan sadık yâr olmayınca
3 SÜNNET 7 FARZ (1. BÖLÜM) 3 Sünnet 7 Farz, 4 Kapı 40 Makam, 12 İşlek… Bu kurallar bütünü Alevi – Kı ...
DevamAlevîlik, Muhammed Ali’nin kurduğu bir yoldur. Bu yola ancak akla karayı, doğru ile yanlışı, hak ile ...
DevamAlevilere yüzyıllarca “Rafizi”, “Kızılbaş” dendi. Daha doğrusu Hz. Ali’yi sevenlere “Dinden çıkmış, ...
Devam13. asırda büyük bir karanlık içindedir. İnsanların kazıklara oturtulduğu engizisyon mahkemelerinin ...
DevamHayat denilen yolculuk -doğumdan ölüme- göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçmektedir. Kişi son nef ...
Devam