alevi islam logo
alevi islam logo
Alevilikte ahlak ve hukuk

Alevilikte ahlak ve hukuk

25.09.2024

İnsan-ı Kâmil olmanın yolu dört kapı,kırk makamdan geçer. Şeriat kapısı İslamiyet’in ve insanlığın ilk adımıdır. Şeriat denince, ister Alevi ister Sünni görüş olsun, bunda iki öğenin olduğunu görürüz. “Ahlak ve Hukuk.”

Ahlak kişiye, hukuk topluma yöneliktir. Biri adil bir düzeni, diğeri kamil bir insan örneğini gerçekleştirmek ister. Birisi kanunlarla, diğeri ahlak okulu olan cemlerle bu amaca ulaşmaya çalışır. Sünni şeriat anlayışında hukuk, Alevi şeriat anlayışında ahlak öncelik taşır. Birinde hukuk ağırlıklı bir ahlak, diğerinde ahlakın egemen olduğu bir hukuk ve devlet anlayışı söz konusudur. Sünni şeriatında ahlak mükafat- ceza esasına, Alevi şeriatında ahlak muhabbet (sevgi) esasına dayanır. Birinde hareketleriniz ödül ve ceza ile koşullandırılmış, diğerinde ise ahlak koşulsuz, ne ceza korkusu ne ödül umudu olmaksızın geçerlidir, mükâfatı ise iç aydınlığıdır, “İnsan-ı Kamil”liktir. Birisin de içtihat (Akıl) kapısı kapalı, diğerin de (Alevilik) açıktır. Biri nuraniliğe kapalı, diğeri açıktır. Demek ki Şeriat denince hukuk kapısı söz konusudur. Birinde hukuk ağırlıklı bir ahlak, diğerinde ahlakın egemen olduğu bir hukuk. Amaç bireyin, bütün insanların Hakkına, hukukuna riayet edip, başkalarına zarar ve ziyan vermeden yaşamını sürdürmesidir. Bunu sağladığı takdirde birisinde ödül (cennet) ve ceza (cehennem), diğerinde iç aydınlığı yani tamlık (kemâlet) vardır.
Şeriat Yol, doğru yol demektir. Bu anlama gelen bir başka kavramda Tarikat’tır.

Şer-i şerif inkar olunmaz amma
Şeriat var şeriattan içeri
Tarikatsız Allah bulunmaz amma
Tarikat var tarikattan içeri.
Edip Harabi

Şeriat kapısı insanın kendisini eğitmesi devresidir. “Buyruk”a göre şeriat kapısında insan okur- yazar olacaktır. Kurân-ı Azimüş-şan’ın da, ilk ayeti “oku” değil midir? Okuyan bilecektir ve bilen de yaşayacaktır. Bilgi sahibi olup yaşayan cehaletten kurtulup kemalet sıfatında olacaktır. Yani, tamlığı yakalayacaktır.
İmam Cafer “Buyruk”un da, pir’in okur yazar olmasını şart koşuyor. Hz. Ali’nin “Bilgiyle dirilen ölmez.” diye buyurmasının anlamı nedir?.
Şeriat ve Tarikat dedik, bu iki kavramın ayrıcalığını görebilmek için Peygamberimizin Hakk’a yürümesinden sonraki olaylara bakmak lazımdır.
İslam Peygamberinin iki niteliği vardı:
• Öğüt vericiliği olması
• Kanun koyucu ve devlet kurucusu olması.
Peygamber Efendimizin yaşamında ayrılık yoktu. Çünkü O, karizmatik liderliğiyle her kesimi temsil ediyordu. Hakk’a yürümesinden sonra olaylar başladı. İslamiyet Emevi saltanatına dönüşünce, din, din olmaktan, şeriatta şeriat olmaktan çıktı, yozlaşmaya ve çürümeye başladı. Arap ırkçılığının adı, İslam’la özdeşleşti. Oysa İslam, barış, dostluk, güven ve sevginin adıydı. Arap olamayanlara “Mevali” denip köle ve uşak muamelesi yapılmaya başlanıldı. İmametin, velayetin ve ilim şehrinin kapısı olan, o Veliyullah’a küfürler edilmeye, Ehlibeyt’e zulüm edilmeye başlandı. İşte Hz. Muhammed’in rahmet dini diye getirdiği İslamiyet’i, bu Arap
ırkçılığının elinden kurtarabilmek için, Ehlibeyt’e sığınanların adına, Alevi denildi. Alevilik Arap olmayanların sığındığı bir İslam yorumu oldu ve bu yorum, Ehlibeyt’in Kurân yorumuydu. Merkezinde de İnsan vardı. Bu değerleri de Arap çöllerine gömemezsiniz. Saltanatın ve zulmün adı, Muhammed şeriatı olamazdı. İşte “Mevali” denen, yani Arap olmayanların kabul ettikleri İslam anlayışının ortak adı “Alevilik” böyle ortaya çıktı ve tüm Türk yurtlarını ve İslam inancını kabul edenlerin ortak inancı oldu.
Hz. İmam Ali’ye sorarlar
- Akıllı kimdir?
Cevap verir “Her şeyi layık olduğu yere koyandır.”
-Cahil kimdir ya Ali?
-“Anlattım ya” der.
Şunu anlatmak istiyorum: Ehlibeyt inançlı tarikatlar, Aleviliğin içinden doğmuştur. O tarikatlar içinden Alevilik doğmamıştır. Osman (Otman) oğulları Anadolu’ya geldikleri zaman dağ- taş, köy ve kasabalar Alevi inancıyla dolup taşıyordu. Ne zamana kadar? Yavuz Osmanlı padişahı olana kadar. Anadolu’da, Baba İlyas’lar, Geyikli Babalar, Hacı Bektaş Veli’ler, Sarı Saltuk’lar, Yunus’lar ve kısaca doksan dokuz bin Rum erenlerinin varlığını bir düşünün. Ve sonra da bunların bu topraklara kattığı manevi mayayı bir düşünün! Muhammed’in Ehlibeyt’ini esas alan tarikatların kökünde Ehlibeyt muhabbeti buram buram tütmektedir.
Sevgi, kardeşlik, adilce bölünen üretim ilişkileri (Ahilik teşkilatı) gönülden gönüle tohum olup yeşermektedir. Bu inançta pak ve masum olan Ehlibeyt esas alındığından cebir, şiddet, kin ve nefrete yer verilmemiştir.
Allah’a giden yol sevgi ve aşktan geçmektedir.
Bir Mevlevi dervişi ve büyük Türk şairi Şeyh Galip: “Biz Şah-ı Velayet kuluyuz, hem Aleviyiz.” diyerek kelimeler içinde “semah” dönmektedir. Ehlibeyt aşkı, “ALLAH-MUHAMMED-ALİ” üçlüsünde odaklaşmıştır. Ehlibeyt sevgisiyle İslamiyet, hem Arap ırkçılığından hem de dünya saltanatı için bir araç olmaktan kurtulmuş, olması gereken yer olan vicdana yerleşmiştir. Kabul edilen değerler evrenseldir, bütün insanlığı kucaklamıştır. Yani yetmiş iki milleti ayırmamış, Tanrı yarattı diye sevmiştir. “Yaratılanı yaratandan dolayı” kucaklamıştır. Dünya insanlığının aradığı da zaten budur. “Din yalnız Allah içindir.” Mükafatını da, cezasını da verecek O’dur.
- O’dur hesap soracak. Böyle olmasına rağmen, birileri kendilerine bu görevi vererek hesap sormaya kalkmış ve Alevilerin kapalı toplum olmasına vesile olmuşlardır. Günümüzde de ne yazık ki bu zihniyet halen örneğini sürdürmektedir. Edip Harabi’ye kulak verelim.


Gördüğün şeriat şeriat değil
Gittiğin tarikat tarikat değil
Hakikat sandığın Hakikat değil
Hakikat var Hakikatten içeri


Vecd-i Harabi’ye gel eyle dikkat
Hakk’ın cemalini eylersin rüyet
Sade Hak var demek değil marifet
Marifet var marifetten içeri.
Harabi

Hz. Muhammed şeriatından günümüze ne kaldı? Çok az şey kaldı. İmam Ali halife seçilince Emevi zihniyetine şöyle haykırır: “Muhammed dininden eser bırakmadınız, beraber kurduğumuz dini ben bile tanıyamaz oldum.” Cahilin ve zalimin elinde din, din olmaktan çıkmıştı. Hz. Mevlana “Akılsızların namazı sevh-i secde ile uğraşmak, anlayışlıların namazı kendinden geçmektir.” Devam eder: “Cahillerin namazı şor toprağa ekilen tohum gibidir,” diye buyurur.
Şeriat dört kaynağa dayanır
• Kitap (Kurân)
• Sünnet
• Kıyas
• İcma-i Ümmet (Din bilginleri)
Alevi şeriatı ise inançla ahlak ve hukuk alanını birbirinden ayırmıştır. İnanç: “ALLAH-MUHAMMED-ALİ” üçlüsünde düğümlenmek suretiyle, İslamiyet’e sömürüsüz bir derinlik getirmiş ve onu din gününün sahibine teslim etmiştir. Alevi şeriatına gelince: Ahlak ve hukuka kaynak olmak niteliğine sahip olan ve kaynağı ahlaka dayanan şu öğütte ifadesini bulmuştur: “ELİNE- DİLİNE- BELİNE SAHİP OL.”
Ozaman sormak lazımdır Eline, diline, beline sahip olmayan yani ahlaksız olan insana her hangi bir yaptırım var mıdır?
- Vardır. Bu güne kadar işleyen ahlaki hukuk devreye girer. O nedir?
- Düşkünlüktür.


ALEVİLİKTE DÜŞKÜNLÜK (ÖRF HUKUKU)

Alevi İslam inancında çok güçlü bir ahlak sistemi vardır. Yaşama dair hareketlerinde toleranslı ve hoşgörülü olan inanç, ahlaka gelince demir perçinle bağlanmıştır. Kişinin yanlış yapmaması için gerektiğinde çok ağır yaptırımlar uygulanmıştır. Bu yaptırımlar da maddi veya manevi olmuştur. Çünkü yolun sahibi öyle bir sistem koymuş ki, her şeyin bir bedeli olduğu gibi, kötülüğünde bedeli olmalıdır. Gerektiğinde manevi baskı uygulanmış, selam verilmemiş, selamı alınmamış, muhabbet edilmemiş, komşuluk ilişkileri kesilmiş, yemeği yenilmemiş, ceme alınmamıştır. Ve gerektiğinde de maddi cezalar uygulanmıştır. Yaptığın suçun ağırlığına göre, para cezası, bedeni cezalar uygulanmıştır.
Bu nedir? Örf hukukudur. Yazılı hukukun dışında kalan gelenek hukukudur. Kuşaktan kuşağa aktarılarak gelen ve toplumun ahlaki olarak bozulmamasını sağlayan, birliğini koruyan kamu vicdanıdır. Yani örf – adet hukukudur. Yolun kurallarına uyacağına, eline, diline, beline sahip ahlaklı bir insan olacağına verilmiş bir ikrari / vicdani bir denetimdir. Yolun kurallarına uymayan kişinin Dar-ı mansur’da yargılanmasıdır. Yani, düşkünlük, Alevilikte yasadır. Suç işleyene “düşkün” denir. Yolun yasaklarını yapmış, ikrarını bozmuş ve aht’ına sahip olmamıştır.
Her toplum kendi ahlaki kuralları çerçevesinde yaşar, bundan dışarı çıkanlara, azanlara, yoldan sapanlara, yol düşkünlerine bir toplumsal ceza müeyyidesinin uygulanması gerekmektedir (kaynak, İmam Cafer Buyruğu).
Cezalar uygulanır demiştik düşkün edilen kişilerden alınan paralar ne yapılmıştır? Yoksul ve kimsesiz (özellikle dul kadınların) insanların geçimi sağlanmıştır. Onların ihtiyaçları temin edildiğinden ötürü kötü insan olmalarının önüne geçilmiştir. Mürşitlik alıcılık değil, vericiliktir. Bir eliyle aldığını diğer eliyle ihtiyacı olana dağıtacaktır. Çünkü, mürşitlik manevi bir görevdir. Bir gönül, bir yüce aşk, bir inanç işidir. Asla maddecilik değildir. Yolun yasaklarını yapmak “düşkünlük”tür demiştik.
Kişi “Eline, diline, beline” sahip olacağına ikrar vermiştir. Eliyle adam dövmeyecek, yaralamayacak, öldürmeyecektir. Hırsızlık yapmayacak, güveni kötüye kullanmayacak, başkalarının hakkına tecavüz etmeyecek, elini kötü işlere uzatmayacaktır.
Diliyle yalan söylemeyecek, sövmeyecek, yalan şehadette bulunmayacak, dedikodu etmeyecek, gönül kırmayacak, çirkin söz söylemeyecektir.
Beliyle, belden gelecek kötülüklerden uzak kalacak, başkalarının ırz ve namuslarına kem gözle bakmayacaktır. Kısaca kendisine yapılmasını istemediği fiilleri başkalarına yapmayacak, yapanlar da düşkün sayılacak ve toplumsal caydırıcılığı ve ibret vericiliği nedeniyle sosyal ve toplumsal tedbir olacaktır. Toplumun ahlak anlayışından çıkan bir hastalığın kısa sürede tedavisi için vücuda yayılmaması için ameliyat yapılmalıdır.
Haksız olarak eşini boşamış veya adam öldürmüş, hak gasb etmiş, ahlak kurallarını çiğnemiş kişi toplumdan dışlanmış, özünde temizliği yakalamış insanların ise birliği korunmuş ve de iç denetim sağlanmıştır. Bu da toplumsal denetimdir. Toplum, devlet erkinin zayıf olduğu dönemlerde bile birliğini sağlamış, kan davası gütmemiş, Osmanlı kadısının önüne sorunlarını götürmemiş, devletin kurumlarını boşuna işgal etmemiş, hapishanelere insanları tıkıp özgürlüğü elinden alınmamış, cezayı gönüllü olarak vicdanında uygulamış ve pak olabilmesi içinde verilen cezayı bedenine eksiksiz olarak uygulamıştır.

Düşkünlük kurumuyla, ahlakın egemen olduğu bir toplum yaratılmış ve temiz toplum kurulmuştur.
Düşkünlük kurumu neticesi sosyal hayatlarını dejenere etmeden, toplum düzeni sağlanmış, adaleti kendi vicdanlarında, gönüllerinde sağlamışlardır.
Bu kurum neticesinde, kişi veya kişiler hırsızlık yapmamış, zina etmemiş, eşini boşamamış, can incitmemiştir.
Düşkünlük kurumunun amacı insanı ve insan haklarını korumaktır. Adaleti tecelli ettirmek, hayrı ve şerri ayırt edip, temiz toplum yaratmaktır.
Devlet yasalarının amacıda bu değil midir?
Bu inanç sayesinde barışık düzen sağlanmış, hoşgörü egemen kılınmış, cezalarla, yasaklarla başarılamayan uhrevi olarak başarılabilmiştir. Yanlış yapan talip, mürşidinin önüne gelip, dara durmuş , özünü dara çekmiş, hatasını itiraf edebilmiştir.
Alevi İslam İnancında ölüye talkın verilmez, diriye talkın verilmiştir. Kişi dünyalığını yani yaşamını burada yaşıyorken pak etmiş, hakkını hak sahibine teslim etmiş, Yüce Tanrı’nın divanına da yüzü ak, gönlü pak olarak çıkmıştır.
Burada önemli olan, ahlakını yücelten, ruhsal değerlerini de yüceltecektir. Ondan hiçbir canlı incinmeyecek, bağışlayıcı olacak, helal kazanç sağlayacak, kendisinin ve ailesinin kursağından haram geçmeyecek, hatır gönül yıkmayacaktır.
Bu kurum sayesinde toplumsal disiplin sağlanmış ve temiz toplum yaratılmıştır.
Dünyamızın da ne kadar çok temiz topluma ihtiyaç olduğunu hep beraber özlem ve hasretle görüyoruz. Çağımızın en büyük problemi de budur. Alevi İslam anlayışı bu özlem ve hasreti yüzyıllar öncesinden gerçekleştirmiştir.


Fatiha suresi, ayet 4
Prof. Dr. Cahit Tanyol, Cem Dergisi

 

HAFTALIK CEM SOHBETLERİ

ALEVÎLİK MUHAMMED ALİ’NİN KURDUĞU YOLDUR

ALEVÎLİK MUHAMMED ALİ’NİN KURDUĞU YOLDUR

Alevîlik, Muhammed Ali’nin kurduğu bir yoldur. Bu yola ancak akla karayı, doğru ile yanlışı, hak ile ...

Devam
Kızılbaşlık

Kızılbaşlık

Alevilere yüzyıllarca “Rafizi”, “Kızılbaş” dendi. Daha doğrusu Hz. Ali’yi sevenlere “Dinden çıkmış, ...

Devam
SAMİMİYET

SAMİMİYET

Sevgili canlar, cümlenize aşk ve muhabbetlerimi sunarım. Hepiniz hoş geldiniz. Yapacağımız ibadetler ...

Devam
ALEVİLİK, ATATÜRK VE CUMHURİYET

ALEVİLİK, ATATÜRK VE CUMHURİYET

13. asırda büyük bir karanlık içindedir. İnsanların kazıklara oturtulduğu engizisyon mahkemelerinin ...

Devam
ALEVÎLİK ALLAH AŞKIYLA YAŞAMAKTIR

ALEVÎLİK ALLAH AŞKIYLA YAŞAMAKTIR

Hayat denilen yolculuk -doğumdan ölüme- göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçmektedir. Kişi son nef ...

Devam
IŞIK KARANLIĞI BOĞABİLECEK Mİ?

IŞIK KARANLIĞI BOĞABİLECEK Mİ?

Tüm mesele; “Işık mı karanlığı boğacak; yoksa karanlık mı ışığı boğacak?” Eğer ışık karanlığı boğabi ...

Devam
""
Top