Alevilere yüzyıllarca “Rafizi”, “Kızılbaş” dendi. Daha doğrusu Hz. Ali’yi sevenlere “Dinden çıkmış, Rafizi” dendi. İftiralar ve karalamalar o denli arttı ve sirkeler hale geldi ki Alevileri öldürmenin hak olduğuna ve bulundukları yerde öldürülmeleri gerektiğine ilişkin kararlar alındı, fetvalar verildi. Kestiğinin, pişirdiğinin yenmemesi ve daha nice hükümler, arşiv kayıtlarında mevcuttur. Rafızilik konusunda Bir Ali aşığı söyle diyor:
Men Ali ra dost herki güyend rafizi
Bes hüda vü Mustafa vü Cebrail hem Rafizi
Anlamı: “Eğer Hz. Ali K.v.‘yi dost ittihaz ettiğim için Rafizi isem Allah, Allah’ın Resulü ve Cebrail a.s. benden önce Rafizi idiler; zira onlar, Ali’yi benden çok severler.” Hz. Ali, Hz. Peygamber’in yanında büyüdü ve O’nun ahlâkıyla yetişti. Hz. Ali’yi en çok seven Hz. Muhammed idi. Şu halde Hz. Muhammed Rafizi midir? Peki biz Rafizi isek bu iddiada bulunanlar İslam’ın neresindedir? Alevilik İslam’ın içinde mi dışında mı deyip bir yere koyamayanlarla düşünelim. Rafizi kimdir? Kızılbaşlık konusuna gelince. Allah’a şükür olsun, Hz. Ali’yi sevmek ve O’nun yolunda olmak, iftiharımız. Allah ve Resulü’nün tebliğine ikrar iman ettik, biat ettik.
Hz. Muhammed; “Ali’ye itaat eden, bana itaat etmiştir. Bana itaat eden ise Allah’a itaat etmiştir: Ali’yi inkâr eden, beni inkâr etmiştir. Beni inkâr eden ise Allah’ı inkâr etmiştir.” diyor. Hz. Ali’ye itaat ettiği ve O’nun yolunda olduğu için Alevilere “Rafizi”, yani “dinden çıkmış” denildi. Peygamberimizin emirlerine itaat eden mi dinden çıkmış olur, yoksa emre itaat etmeyen mi? Hz. Muhammed, “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır; her kim şehre gelmek dilerse kapısından gelsin” buyurmuştur. Kur’an, “Evlere kapılarından giriniz” diyor. Hz. Muhammed’in kapısı Ali kapısı ise, bu kapıdan ayrılanlar mı dinden çıkmıştır, yoksa Ali kapısından ayrılmayanlar mı? Her kim ki, Hz. Muhammed’e “Peygamberim” diyorsa ve “Ben İslam’ım” diyorsa Ali kapısından gelmesi gerekir; aksi takdirde yol, Hz. Muhammed’e çıkmıyor. Peki kime çıkıyor? İşte orayı iyi anlayalım ve araştırıralım. Şu halde karşımıza iki İslam çıkıyor. Ehlibeyt’e bağlı olanlar ve sünnet adı altında yeni bir oluşumla Ehlibeyt’in karşısında olanların İslam anlayışı… Gadir Hum’da Hz. Muhammed, “Her kimin Mevlası isem Ali onun Mevlasıdır. Benden sonra Veli’niz ve vasiniz Ali’dir” demiştir. Bu böyle olduğu halde Peygamber’den sonra olayların seyri tamamen değişmiştir. Emevilerde zirve bularak Ehlibeyt’in katledilmesine kadar gidecektir.
Hz. Muhammed’in “Ehlibeytim” deyip abasının altına aldığı (Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin) ve “Ya Rabbim, bunları seveni sev; düşman olanlara düşman ol” dediği Ehlibeyt’ine bin bir acı ve cefayla zulüm edilmiştir ve nihayetinde eşi benzeri görülmemiş bir acıyla şehit edilmiştir. Evet, burada iki İslam anlayışıyla karşı karşıyayız; hak ve batılın ayrıştığı yer de burasıdır. Vicdan sahibi insanların bu noktada çok iyi düşünmesi gereklidir. Eğer bu temel nokta anlaşılmazsa İslam’ın gerçeğiyle yüzleşmenin olanağı yoktur. Burada Seyit Ebul Vefa’yı da analım:
Ebul Vefa’ya “İslam nedir” diye sorulduğunda,
“Hangi islam’dan sorarsın;
Senin islamından mı sorarsın yahut benim islamımdan mı sorarsın?”
Sordular: “Ya Seyit, İslam iki mi olur?”
Evet.
Senin İslam’ın odur ki dilinle ikrar edip Allah birdir ve Muhammed Mustafa onun peygamberidir. Buralara inanırsın ve Allah’ın Resulü’nün buyrugunu tutarsın. Ama bizim İslamımız, benliği ortadan kaldırıp, nefsin kölesi olmaktan kurtulup hiçbir vakit Allah Teala Hazretlerinden gafil olmamaktır. Ve sizin orucunuz Ramazan ayında yememektir ve içmemektir; ama bizim orucumuz, cemi dünyada olan nesnelerden geçmektir.
Acil, gerektiği kadar, Allah’ın emirlerini yerine getirerek kadarıyla yetinmek ve dahi insanı rezil edecek her türlü kötülüklerden uzaklaşmaktır. Ve dahi sizin zekâtınız, altından, bu kadar gümüşten, bu kadar davardan deyip tafsil etmektir; ama bizim zekâtımız, vücuttan geçip mev’ud-u hakiki ile varlık bulmaktır. Şimdi sorarım size: Bu İslam’ı hanginiz yaşamak istersiniz ya da yaşıyorsunuz?” Kimseden ses çıkmamıştır.
Hz. Muhammed, “Ali’nin dostu Allah’ın dostudur; Ali’nin düşmanı Allah’ın düşmanıdır” buyurur. Şu halde Hz. Ali’den ayrılmayanlar Rafizi (dinden çıkmış) olur mu? Hz. Peygamber’e itaat etmeyip Hz. Ali’ye buğz edenler, O’nunla savaş edenler İslam’ın neresindedir? Zira Ali tarafında olanlara “Kızılbaş” denmiştir. Uhud’da, Sıffın Savaşı’nda, Cemel Savaşı’nda Hz. Ali’nin başında kırmızı bir sarık bağlaması, askerlerinin de kırmızı sarık bağlamasından dolayı “Kızılbaş” adını almıştır. Hz. Muhammed’in, “Bana Rahman’ın kokusu Yemen’den geliyor” dediği Veysel Karani, Sıffın Savaşı’nda Hz. Ali’nin yanında şehit olmuştur. Peygamber ve en sevdiği sahabelerden birçoğu burada şehit olmuştur. Veysel Karani Rafizi midir?
Hz. Ali’yi en çok Hz. Muhammed sevmiştir; hatta bir sözünde, “Ya Ali, seni bir ben bir de Allah bildi” demiştir. Ve yine bir Türk komutanı olan Eba Müslim-i Horasan, Emevi saltanatını yıkmıştır. Bu savaşta kendisi de dahil olmak üzere askerleri de kırmızı başlık takmışlardır. Bu nedenle “Kızılbaş Türkler” denmiştir. Türkler hiçbir zaman, Arap Emevi milliyetçiliğinin din kisvesine büründürdüğü anlayışı İslam olarak kabul etmemiştir. Ehlibeyt’in İslam anlayışını kabul etmiştir. Burası önemli bir konu olmakla birlikte, geniş bir konudur. Başka bir konuda değinilecektir.
Resul-ü Ekrem, Hz. Ali hakkında şöyle buyuruyor: “Ali’den ayrılan benden ayrılmış, benden ayrılan da Allah’tan ayrılmıştır.” Ehlibeyt’ten ayrılanlar, çok bilinçli bir programla, uydurma ve siyasi entrikalarla halkı asil değer olan Ehlibeyt’ten uzaklaştırmışlardır. Fakat Ali Muhammed’den, Muhammed Ali’den ayrı değildir. Bunun en açık delilini Kur’an, Âl-i İmran Suresi’nin 61. ayetiyle ortaya koymaktadır: “Söyle geliniz, çocuklarınızı ve çocuklarımızı çağıralım, kadınlarınızı ve kadınlarımızı getirelim. Nefsinizi ve nefsimizi getirelim, yalvaralım ve yalan söyleyene Allah’ın lanetini dileyelim.” Bu ayetin inme nedeni ise şudur: Hz. Muhammed, Necran Hristiyanları İslamiyet’e davet etti. Onların alimlerinden yetmiş kişi kadar Medine’ye geldi, ilmi mübaiste bulundular. Hz. Muhammed’e tâbi olmadılar. Ve yalanladılar. Hz. Muhammed bunun üzerine, doğru ile yalancının birbirinden ayrılması için “mübahale” teklif etti. Ertesi gün Medine’nin dışında, bir dağın eteğinde randevu mahallinde toplanmışlardı. Hz. Muhammed’i bekliyorlardı. Kale kapıları açıldı. Hz. Muhammed, sağında Hz. Ali, solunda Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’le birlikte geldiler. Bu hali gören Necranlılar korkmuş ve Hz. Muhammed ile sulh yoluna giderek harçırâh ödemeyi kabul etmişlerdir. Anlaşma Hz. Ali tarafından yazılmıştır. Ayette enfüsten, nefisten kasıt Ali’dir. “Oğullarımızdan” kasıt ise Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Kadın dan kasıt Hz. Fatıma’dır. Ayet, Hz. Ali’nin, Hz. Muhammed’in nefsi mesabesinde olduğunu ortaya koymuştur. Dikkat edilmesi gereken bir husus da ayetin hükmünün genele şamil olmasıdır. Mübahale ayeti, Ehlibeyt’in karşısında olan herkesi bağlar; Allah’ın laneti, Ehlibeyt düşmanlarının üzerinedir. Ehlibeyt’ten ayrılanlar Peygamber’den ayrılmıştır; dolayısıyla Allah’tan ayrılmıştır. Bunlar, Allah düşmanıdır (Ahzap Suresi, 33. ayet). “Ey Ehlibeyt, yalnız sizin her türlü ricsi, riyâ ve kötülüğü gidermeyi diledim” diyor.
Allah, Ehlibeyt’inin sorumluluğunu üzerine almıştır. Ve yine burada mübahale ayeti delil olmak üzere Ehlibeyt; Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Ve yine Sûra Suresi’ndeki 23. ayet olan “Meveddetil fi’l kurba”da, Ehlibeyt’e mutlak sevgi, bağlılık ve muhabbet istenmiştir. Peki, şu halde Ehlibeyt’in yolundan ayrılmayan, Ehlibeyt’in muhabbeti üzerine olanlar mı Rafizi; yoksa Ehlibeyt gerçeğinin üstünü örtmüş, Ehlibeyt’i sevenleri tahkir etmiş, Ehlibeyt’e ve sevenlerine her türlü haksızlığı, zulmü işlemiş olanlara methiyeler düzüp onları övenler mi? Oturup düşünelim. İslam, evet; ama, hangi İslam? Ehlibeyt’in getirdiği ve yaşadığı İslam mı, Ehlibeyt düşmanlarının din kisvesine bürünerek oluşturduğu hurafe İslam mı? “Biz de Ali’yi seviyoruz” diyerek O’nu sevenlerin haklarına, hukuklarına riayet etmeyenler, Hz. Ali’ye ve ailesine her türlü zulüm ve işkenceyi reva görmüş olanlara methiyeler düzerek “Onlar içtihat yaptı” diyenler neden içtihat kapısını daha sonra kapadılar? Bunları düşünürsek altında yatan hakikatler gün yüzüne çıkacaktır. Bir de Hz. Ali’den, Ehlibeyt’ten hiç bahsetmeyenler, yeni keşfedilmiş gibi kendi anlayışlarına uydurduklarıyla halkın…
Kafasını karıştırıp hakkın üstünü farklı şekilde örtmeye çalışıyorlar. Hz. Ali nerede ise biz oradayız; çünkü Allah ve Resulü’nün emri böyledir.
Hz. Muhammed buyurur ki: “Ya Ali, sen benim havzımın sahibisin, livamın de sahibisin, gönlümün sevgilisisin, benim vasimsin, ilmimin varisisin, Mirası enbiyanın Müstevdi’sin, Emni hüdâsın, Allah’ın hüccetisin, iyilere ve iman getirenlere hüccetsin.” “Ya Ali, senin arkandan gidenler necat bulurlar, senden tahallüf edenler helak olurlar.”
Adımıza “Kızılbaş” denmiş; şereftir efendim, şeref! Allah’a şükür olsun… Yalnız şunu düşünmek gerekir ki, Allah’ın Resulü Muhammed Mustafa’nın sevgisi herhangi bir insanın sevgisi değildir. O’nun sevmesi, Allah’ın sevmesi; sözü, Allah’ın sözüdür. Kur’an, “O hevasına göre konuşmaz” diyor. Hz. Muhammed’in Hz. Ali’ye sevgisi ve muhabbeti irfan konusunun sahası olmakla birlikte, çok önemli bir konudur. Ali sevgisi ve muhabbeti üzerine olmayan gönüller bu hakikatten mahrumdur. Onların gözleri ve gönülleri mühürlüdür. Bu konuya da inşallah değineceğiz.
Yine Kızılbaşlık bahsimize dönecek olursak…
Ulularımız, pirlerimiz dualarında bu hakikate agâh oldukları için “Kiblegâhımız Muhammed, secdegâhımız Ali” demişlerdir.
Ehlibeyt’in muhabbeti ve sevgisi üzerimize farzdır. Allah, Ehlibeyt’inin muhabbeti ve sevgisi üzerinde bizi berkarar eylesin.
1- Farz: ‘’Dosta Dost Olmak’’ Yol içinde olanlarla yoldaş olmaktır. Alevi inancının gerekliliklerini ...
Devam3 SÜNNET 7 FARZ (1. BÖLÜM) 3 Sünnet 7 Farz, 4 Kapı 40 Makam, 12 İşlek… Bu kurallar bütünü Alevi – Kı ...
DevamAlevîlik, Muhammed Ali’nin kurduğu bir yoldur. Bu yola ancak akla karayı, doğru ile yanlışı, hak ile ...
Devam13. asırda büyük bir karanlık içindedir. İnsanların kazıklara oturtulduğu engizisyon mahkemelerinin ...
DevamHayat denilen yolculuk -doğumdan ölüme- göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçmektedir. Kişi son nef ...
Devam