DİNİN İNSAN DAVRANIŞLARINI BELİRLEMEDE ROLÜ

 Önceki muhabbetlerimizde kısa da olsa ‘’Din nedir?’’ sorusu üzerinde analiz yapmıştık. Bu hafta ‘’Dinin insan üzerinde etkileri’’ ni ele almaya çalışacağız.

  Anadolu insanı inanç konusunda samimidir. Dinine bağlıdır. Öyle ki çoğunlukla ‘’saygı duyuyorum’’, deyip dinin sorgulanması taraftarı olmazlar. Halbuki kutsal kitabımız Kuran’ ı Kerim’ de Yüce Allah kendisinin bile sorgulanmasına izin vermiştir. Söz gelimi ayet Bakara Suresi 30’ a bakalım:

‘’Hani Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife görevlendireceğim’ demişti. Onlar ‘Biz seni hamd ile tesbih ediyor ve kutsallıkla anıyorken, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta ve kan dökmekte olanı (insanı) mı halife görevlendiriyorsun?’ demişlerdi. (Allah da onlara): ‘Şüphesiz ki sizin bilemeyeceğiniz şeyleri ben bilirim.’ demişti.’’

  Görüldüğü gibi Yüce Allah kendisine soru sorulması ve bu sorulara karşılık vermesi O’ nun hikmetlerinden biridir. Soru sorulmasından dolayı herhangi bir ceza vermemektedir. Soru sormak, akletmenin de bir ürünüdür.

  İnsanlar davranışlarında birilerinin etkisi altında olabiliyor.  Giyim- kuşam dahi değişebiliyor. Onursuzluklar dahi aklı kullanmamanın neticesinde ortaya çıkabiliyor.

‘’Velakad Kerremna Beni Ademe’’ yani; ‘’Biz insana onur / kerem / cömertlik verdik’’.

  Yüce Allah, her şeyi akletmemizi dolayısıyla sorgulamamızı isterken; din, beşerî insanın güdümüne girdiğinde ilahi olmaktan çıkıp sureti olmaya bürünmüştür. Öyle ki sırf kadınların nasıl giyineceğine, erkeklerin cübbe ve sarık takmasına, sakal bırakmasına hep dindarlık gözüyle bakılmıştır. Müslüman olduğunu iddia eden ülkelerin birinde sözüm ona ahlak polisliği yapan devlet güçlerinin 22 yaşında genç bir kadına yaptığı zulmü bu hafta haberlerde izledik.

Sormak gerekiyor: Hangi din bu?

  Kadını taşlayarak öldürmekten tutun da tek vuruşla bir kertenkele öldürenin sevap işleyeceği inancı maalesef ‘’din’’ diye yutturulmuştur. Çünkü bunları kimse sorgulamamıştır. Sorgulayanlar ise hep ‘’kâfir, zındık, mürted’’ ilan edilmişlerdir.

  Elbette din insan davranışlarına etki edecektir. Lâkin açlık, yoksulluk, fakirlik, kan, gözyaşı hiç bitmeyen memleketlerde insan davranışını besleyen din, olsa olsa sahte/ilahi olmayan birilerinin çıkarına gelen din olabilirdi…

Hangi din olmalıydı? Elbette gerçek olan Allah’ ın dini olmalıydı.

  Ehli Beyt o sırat’ el müstakim yolu ile Ehli Beyt olmuştur. O yoldan hiç ayrılmamışlardır. Kuran O ailenin evine inmiştir. Ehli Beyt’ in tüm davranışları Kuranî’ dir.

Kuranî ‘ dir sözümüz

Rahmanîdir yüzümüz

Hakkı söyler dilimiz

İnanmayız boş hayâle

Felsefeye, okumaya, satranç gibi aklı geliştiren olgulara düşman, surette Müslümanlara en güzel cevabı yine Kuran vermektedir:

Yasin Suresi 62: ‘’Size ne oluyor da aklınızı kullanmıyorsunuz?’’

İmam Ali’ de: ‘’Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras, danışmak gibi arka yoktur’’ buyuruyor.

  Görüldüğü gibi Yüce Allah yalnızca davranışlarımızda değil, düşüncelerimizde, söylemlerimizde dahi bir aracı olan aklı kullanmamız gerektiğini belirtiyor. Hangi akıl: ‘’Vicdan çadırına girmiş akıldır’’.

  İnsanların çoğu bundan dolayı ‘’din ile aldatıldı’’, yani ‘’İslam’ ı, uydurulmuş/uydurdukları İslam’ la vurdular’’. Tarihte bu bakımdan en çok hilafet kullanıldı. Çünkü halifeyi ve hilafeti kullanarak kitleleri etki altına almak en kolay yoldu. Halifelik dahi gerçek anlamından çıkarılıp, babadan oğula siyasete dönüştürüldü. Din adına kitleler  Allah’ ın yeryüzündeki gölgesi halifeye kul oldular.

Sonuç: İnkar edilse de her birey kendi inandığı dinin adamıdır. Materyalizm de dahil olmak üzere, insan davranışları neye inandığını gösterir. Sormak da gerekiyor: ‘’Peki ben hangi dinin/inancın/yolun insanıyım ya da yolcusuyum?

Söylemlerimize, düşüncelerimize ve en nihayetinde davranışlarımıza bakalım!

ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI