Çıraklık, kalfalık, ustalık yolu,
Ahi esnafının, kutsal okulu,
Pirinden feyz alan, olurdu ulu
Ahilik, eğitim demekti dostum.
Ahi Evran idi, ulu pirleri,
Âlim Edebali, bundan birleri;
Bosna'dan Kırım'a var tesirleri
Ahilik, adalet demekti dostum.
Ahilerde temel ilke: meslek sahibi olmak, üretmek ekonomik olarak gelişmek, toplumun gelir düzeyini adil bir şekilde yükseltmek, güzel huy, güzel davranış, güzel düşünce, güzel yaşam ve güzel ahlak’a sahip bir esnaf yaratmaktır.
Ahilik: cömert, eli açık anlamındadır.
Ahi: vicdanını kendi üzerine gözcü koyandır. Helalinden kazanan yerinde ölçü ve tartı ehli olan, yararlı işler yapıp insanlığa hizmet sunandır. Sanatkârlara iş yerinde yamak, çırak, kalfa ve usta işleyişi ile mesleğinin incelikleri öğretirlerken, akşamları toplandıkları Ahi dergâhlarında ahlak eğitimi uygulanıyordu. İşte bu yolla yetiştirilen Türk esnaf ve sanatkârları aralarında güçlü bir dayanışma ve yardımlaşma kurmuştur. Öyle ki, bir esnaf diğer bir esnafın önüne geçmez (aynı meslekten) yarım bırakılan bir işe dahi talip olunmazmış.
Ahilik 13 yy. da Anadolu’da ahlakın, zarafetin, kalitenin, farklı inanç ve kimliklere saygı göstermenin ve insana hizmet etme anlayışının sanatlarla birleşmesidir. 13. yüzyılda Anadolu’da kurulan bir esnaf ve sanatkârlar birliğidir. (Dericilik, marangoz, sarraf, berber, terzi, kabzımal vs.)
Unvanı Nimetullah, asıl adı Şeyh Mahmud Nasrüddin El Hoy olan aynı zamanda Hacı Bektaş Veli’nin yakın dostu Ahi Evren tarafından kurulan bu kurum. Anadolu’nun aydınlanmasını sağlamış güzele ve güzelliğe yönelik toplum yaratılmış ve geliştirilmiştir. Anadolu’da yaşanan misafirperverlik, dayanışma, hürmet önemli ölçüde ahilerden kalmadır.
Ahiliğe, yiğitlik, mertlik anlamına gelen (Arapça kökenli “feta”dan) Fütüvvette denilir. Hz. Ali’nin yiğitliğini, cömertliğini simgeleyen bu futuvva (yiğitlik) payesi, Peygamber tarafından Hz. Ali’ye verildiğine de inanılır. Ahi (Fütüvvet) kuruluşlarının çoğu yol olarak kendilerini Hz. Ali’ye bağlarlar. Fütüvvetin dört temel ilkesini Hz. Ali şöyle açıklar:
• Güçlüyken affetmek,
• Hiddetli iken hilmiyyet (yumuşaklık) göstermek,
• Düşmanına bile iyilik etmek,
• Muhtaçken bile başkalarıyla paylaşmak.
Fütüvvet üç bölüme ayrılır:
1) Kavli: Sözünde durma, doğruluk, bağlılık; eline, beline, diline sahip olma, gibi ilkelere dayanan bu koldakiler, asker olmaz ve kılıç kullanmazlardı.
2) Seyfi: Kılıçlı; fütüvvet kurallarına göre nefse karşı savaşan ve zalimlerle vuruşan kimselerdir. İnsanın en büyük düşmanı kendi nefsidir. İnsan, her şeyden önce nefsine karşı savaşmalı, sonra zalimlerle vuruşmalı. Seyfiler, Hz. Muhammed’in Hz. Ali’ye kılıç vermesini örnek alarak, kılıç kuşanırlardı.
“Lâ feta illa Ali, la seyfe illâ Zülfikâr” deyimi, Seyfi Ahiler tarafından âdeta bir ilke haline getirilmişti.
3) Şürbi: Fütvvet geleneklerine göre şerbet içen, kuruma bu yolla bağlananlardır. Törenleri Anadolu’daki kan kardeşliği geleneğine benzerdi.
Ahiliğin usul ve erkânlarını, anayasası sayılan Fütüvvet nameyi hazırlayan ve o kurumu Türkmen örf âdetlerine ve geleneklerine göre düzenleyen ve örgütleyen de Ahi Evren Veli’dir. Ahi Evren’in eşi Fatma Bacı ise, Ahilik, Bektaşilik bünyesinde örgütlenen Baciyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) teşkilâtının lideridir. 4 ayrı teşkilat bulunmaktadır bunlar, Gaziyan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum ve Bacıyan-ı Rum deniliyordu. Bilindiği gibi o dönemlerde bazı Ahi zaviyeleri ve Bektaşi tekkelerinin kurucuları ve yöneticileri kadınlardı.
Ahilik, bugünkü anlamda, bir yanda halkın sanat ve meslek alanında yetişmesini sağlayan bir meslek okulu, diğer yanda çalışanların emeğini koruyan, onları güvence altına alan, karşılıklı yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlayan inanç ağırlıklı bir sosyal güvenlik kurumuydu.
Temel ahlâk prensipleri, Alevilikte olduğu gibi:
• Eline, beline, diline sahip olmak;
• Nefsini yenmek;
• Alçakgönüllü olmak;
• Hoşgörülü davranmak; gibi temel prensiplere sahiplerdir
Alevilikte görgü cemleri olduğu gibi, Ahilik’te de fütüvvet namelerdeki usul ve erkânlara göre belli törenler yapılırdı. Örneğin çırak çıkarma merasimi yapılırken, yani çırağa piri veya ustası tarafından önünde diz çöken çırağa icazet verilir.
Hırsızlar, yalancılar, dolandırıcılar, vurguncular, haram yiyenler, zina edenler, üfürükçüler, falcılar, hokkabazlar, cellâtlar, hatta kasaplar gibi bazı kişiler ve meslek sahipleri, Ahi kuruluşlarına alınmazlardı ve bu kişilere fütüvvet kemeri (şed, kuşak) bağlanmazdı.
Bir yerde Alevilikteki yol kardeşliğini (musahipliği) simgeleyen kuşak, Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi vekili ve yol kardeşliğini (musahipliği) ilân etti ve Tanrı’nın buyruğuyla Cebrail tarafından beline bağlanmış olan Âdem Ata’nın kemerini, Ali’nin beline bağladı.
Ali de, Peygamber’in buyruğuyla kemeri Selman, Kanber ve Cafer-i Tayyar’ın beline bağladı.
Hacı Bektaş Ahi Evren Dostluğu:
Ahi Evren Kırşehir’e yerleştikten sonra “Kaya Şeyhi” denilen şeyh Salih ve sulucakarahöyük’te yaşayan pir Hacı Bektaş Veli ile dost olur. Gölhisar ve göl pınar denilen yerlerde sık, sık buluşup görüşürler. Bu iki kutup kişinin dostluklarına Hacı Bektaş-ı Veli “Velâyetname” si yer verir. Zaten hemen, hemen tek bilgi orada vardır. Ahi Evren fütüvvet ehlinin ulusu dur. Gayb Erenleri’ndendir. O’nu çevreye yörenin önemli adlarından mutasavvıf düşünür sadreddin konevi tanıtmıştır.
Ahi Evren’e Hacı Bektaş’tan söz edilir. Onunla tanışmak ister. Görüşmek için, sulucakarahöyük’e gider. Ahi Evren’le Hacı Bektaş, Sulucakarahöyük ile Kırşehir arasındaki bir tepede görüşürler. Bu tür görüşmeler ve muhabbetler sık, sık tekrarlanırdı. Birbirlerinin toplantılarına katılırlar. Kimi kez ortak toplantılar düzenlerler. Bu toplantılar yönetimin kuşkusunu çeker ve denetlenirler. Yönetim, toplantıların amacını öğrenmek için bir kadı gönderir.
Hacı Bektaş Veli ile Ahi Evren, birbirlerine gönül bağlıydılar. Hatta Ahi Evren, bir gün muhabbet ederken, “kim bizi şeyh edinirse, onun şeyhi Hacı Bektaş Hünkâr’dır.” diye buyurmuştur.
Ahi Evren, Hacı Bektaş’ı “erenler şahı” olarak nitelendirmektedir. O’nu önemseyip yüceltmektedir. “Velâyetname”ye göre, birlikte birçok keramet çıkartırlar. Ama üstünlük hep Hacı Bektaş’tadır. Ahi Evren de o’nun üstünlüğünü kabul etmektedir. Ahi Evren 1261’de öldürülmesi üzerine eşi Fatma bacı ile yandaşlarının çoğu sulucakarahöküy’e göçerek, Hacı Bektaş’ın yanına yerleşirler. Bilindiği gibi bu adres, daha Ahi Evren’in sağlığında gösterilmiştir.
Değerli canlar! Ahilik insan merkezlidir. Ahilikte amaçlanan; insanın zaten yaratılışında var olan yüce niteliklerini ortaya çıkarıp ilkeli bir yaşama dönüştürmesidir. Bunu da gerek Fütüvvet nameler gerek Ahilik uygulamalarında ortaya çıkan Ahiliğin önemli ahlaksal kurallarına baktığımızda görüyoruz. Ayrıca bu kurallar tamamıyla Allah’ın emri iradesidir. İnsanlığa bir kutsal rehber olarak gönderilen Kuran’da da mevcuttur. Ancak bu rehberi okuyup anlayanlar hayat edinecektir. Ahilikte tıpkı Alevilik – Bektaşilik gibi Kuran’ı kendi diline çevirip toplumun anlayacağı bir şekilde ilke edinmesini tavsiye etmiştir. Ahiliğin kuralları tıpkı dört kapı, kırk makam gibidir.
Fütüvvet ehlinin;
“Başında tac’ı izzet / tac’ı devlet, Gözünde mühr-ü Nur-u,
Ağzında iman-ı şahadet, Dilinde dem-i muhabbet,
Elinde hayr-ı bereket, kaşında kalem-i kudret,
Kulağında beng-i Muhammed, Burnunda ruz-i cennet,
Kursağında helal-i kazanç, dizinde erkân-ı edeb,
Ayağında nalın-ı himmet, önünde nasip ardında ecel olacaktır.”
Alevilikle Ahiliğin Aynı İnanç İlke ve Öğelerini Paylaşmalar:
Ahilik Aleviliktir. Yerleşik toplulukların ve kentleşmenin yoğunlukta olduğu kesimlerde ve yörelerde Aleviliğin bir kolu olarak tutunmuş ve başından beri toplumun dinsel- mezhepsel tarikatsal inancı durumuna gelmiştir.
Aleviliği tanımlamada yardımcı olan ve Alevilik tanımının omurgasını oluşturan olmazsa olmaz koşulları, Ahilik içinde geçerlidir. Ahiliğin iş ve meslek yanının dışında, bu olmazsa olmaz koşullar Ahilik için de tanımlamada aracı olmaktadırlar.
İnançsal öz ve biçim bakımından Ahilikle Aleviliğin hiçbir farkı yoktur. Aleviliğin bütün inançsal değerleri, Ahiliğin de değerleridir. Aleviliğin bütün inançsal öğeleri, kuralları, ilkeleri Ahiliğin de öğeleri, ilkeleri ve kurallarıdır. Alevilik; Hz. Ali, on iki imam ve Ehl-ibeyt’e sevgi ve bağlılık duyar. Ahilik de bu bağlılık üzerine kurulmuştur, aynı biçimiyle saygı ve bağlılık vardır. Ahi fütüvvet namelerinde bu kültüre geniş yer verilir. Ehl-ibeyt’i seveni sevme, sevmeyeni sevmeme inancı olan “Tevella” ve “Teberra” her iki eğilimde de aynı biçimiyle vardır. Musahiplik kurumu, cemde “halk mahkemesi” türünde yargı sistemi, suçlu görülenlerin cezalandırılması olan “Düşkünlük” kurumu aynen hem Alevilikte hem de Ahilikte vardır. Bilindiği gibi, “Dört kapı kırk makam” tasavvufun özüdür. Tasavvuf da Aleviliğin özü ve felsefesidir.
Alevilik, bu nedenle dört kapı kırk makamı olduğu gibi benimsemiş, kendi sistemi içerisinde yoğurmuş, geliştirmiş ve toplumu yetiştirme eğitme yöntemi olarak kullanmıştır. Tasavvufta ödünç aldığı dört kapı anlayışına kırk makam anlayışını da eklemiştir. Bu anlayışlar Ahilikte de aynen vardır.
“Allah -Muhammed – Ali” üçlemesi Ahilikte de aynen mevcuttur. Alevilikte Cem’in karşılığı Ahilikte “Mahfil’dir” mahfil cemin aynı fonksiyonunu yürütür. Aleviliğin temel ahlaksal ilkesi olan “Eline- Diline – beline” Sahip Olmak, yani “Edeb” anlayışı olduğu gibi Ahilikçe de benimsenmiş, yolun tüzüğü olan fütüvvet namelerde işlenerek geliştirilmiş, yolun ülküsel kâmil toplumu yaratmada temel kural haline getirilmiştir.
Ahilik, Aleviliğin sosyal ilke ve kurallarını kurumsallaştıran bir manzumenin adıdır.
Fütüvvet namelerde Hz. Ali, On iki İmam ve Ehl-i beyt İnancının Esas Alınışı:
Fütüvvet namelerde, Hz. Ali kültürü üzerine kurulmuştur. Hz. Ali inancı, ona bağlılık ve sevgisi esastır. Bu yanıyla fütüvvet nameler tam bir Alevi klasikleridirler. Hz. Ali, on iki imam ve Ehl-ibeyt’e bağlılık inancını işler. Alevilik ile bir kolu olan Ahilik bu temel kaynaklar yoluyla özde birleşirler. Fütüvvet nameler bir yerde, Aleviliğin bir yolu yolağı olan Ahiliğin erkân nameleridir. Hz. Ali inancını temel alan yolun inceliklerini, esaslarını, inanış ve tapınç biçimini açıklarlar. Aynı zamanda Hz. Ali’ye dayanan inancın kaynaklarıdırlar. Fütüvvet nameler, Hz. Ali merkezli inancı tanıtma ve yayma araçlarıdırlar. Böyle bir tarihsel ve düşünsel görev üstlenmişlerdir. Bunu da en güzel olarak Hz. Ali ve Ehl-i beyt’ine dayandırılan miti, (Kutsal bir anlatı) söylenceleri işleyerek yaparlar. Alevi dünyasında tarih boyu Hz. Ali için yaratılan mitler, söylenceler, efsaneler, destanlar, menakıplar bu Fütüvvet namelerde olduğu gibi yer alır. Bu durum; Alevilik ile Ahiliğin tek merkezli olduğunu, yani Hz. Ali’nin her iki eğilimce de inancın ve kültürün merkezine yerleştirildiğini gösterir.
En eski Fütüvvet nameler ve Farsça Fütüvvet nameler de Hz. Ali bütün
Üstünlükler ve erdemliklerle donatılmıştır. Bizzat Peygamber tarafından fütüvvet yoluna sokulmuş, beline şed (Kuşak) kuşandırılmış, mesleki kıyafet giydirilmiş, tuzlu sudan şerbet sunulmuştur. Hz. Muhammed tarafından kendisine armağan edilen kılıcı “Zülfikar” bile övgüye değerdir. “La feta illa Ali, la Seyfe illa Zülfikar” sözü bu nedenle bir özdeyiş durumuna gelmiştir. Ali gibi er ve yiğidin, Zülfikar gibide kılıcın dünya yüzünde olmadığı işlenir. Peygamber kendisinin ilim şehri, Ali’ninse kapısı olduğu, Ali benden, ben Ali denim hadisleriyle Hz. Ali’yi yüceltmiş ona en yüksek nitelikleri yüklemiştir.
Bu Fütüvvet nameler de Hz. Ali’nin fütüvvetin aslı; vefa, doğruluk, güvenirlik, eli açıklık, özverilik, alçakgönüllülük, öğüt, hidayet ve tövbe olduğunu belirttiği, bu nitelikleri edinmeyenlerin “fütüvvet ehli” olamayacağını söylediği yazılıdır. Oğlu İmam Hasan’ın sorusuna; “fütüvvet, kudreti varken bağışlamak, devleti varken alçak gönüllülükten bulunmak, varlık durumunda cömertlik etmek ve mihnetsiz olarak bağışta bulunmak” dediği anlatılır.
Evet, sevgili canlar; anlattıklarımız ahiliğin sadece yetmiş kuralıdır. Ahilik sadece bu 70 kuraldan mı ibaret? Ebetteki değil. Fütüvvet nameler de insan yaşantısı tümü ile 740 kurala bağlanmıştır. Bu kurallar, toplumun tüm yaşantısını, toplum içi ilişkilerini ve davranışlarını belirler.
İslam’ın şartının beş olduğu söylenir ki, İslam’ı bununla sınırlamak hâşâ İslam’ı yeteri kadar bilmemek, anlamamak, hatta tabir caizse İslam’ın özünü görmezlikten gelmektir. Bu ise insani erdemlerin tamamlanması adına büyük bir eksiklik olur. İslam’ı sadece şekil düzeyinde beş şart adıyla kalıpların içine sığdırmak İlahi murada (isteğe) aykırı bir durum oluşturur. Hatta insanların asıl kemaletten uzaklaşmasına neden olur ki; bugün İslam dünya’sında yaşanan sosyal bunalımların, toplumsal çarpıklıkların sebebi de budur. Böyle bir durum İslam’ı yeteri kadar tanıyamamanın neticesidir. İslam; Allah’ın isteği doğrultusunda, mükemmel ve her yönüyle insan olmanın da adıdır. Gerçek İnsan, kâmil insan; etrafıyla, kendisiyle uyumlu ve barışık, bütün yaratıklarla, ahenk içinde hayat sürdürebilen, evrenin sorumluluklarını üstlenebilen, kendini ve etrafını, bihakkın tanıyan ve kollayan bir bütünlük içinde. Haza insan olmaktır. Yoksa nefsinin arzularının esiri olmuş, behimi (hayvani) dürtüleri ön plana çıkmış bir insandan söz etmiyorum. Benim bahsettiğim insan, Allah’u Teâlâ’nın eşref mahlûk (en Şerefli yaratık) olarak yarattığı, bütün güzelliklerle donattığı kemalet sahibi insandan söz ediyorum.
Böyle bir insan olabilmenin şartı da beş değil en az 740 tır. Eğer kişi kâmil olamamışsa bu sayısal değerlerin de önemi yoktur. Kişi insanı kâmil oluncaya kadar uyguladığı kural ne ise sayı odur.
Allah bizleri ne sıfatta yarattı ise o sıfatta huzuruna çıkmayı nasip eylesin.
Alevîlik, Muhammed Ali’nin kurduğu bir yoldur. Bu yola ancak akla karayı, doğru ile yanlışı, hak ile ...
DevamAlevilere yüzyıllarca “Rafizi”, “Kızılbaş” dendi. Daha doğrusu Hz. Ali’yi sevenlere “Dinden çıkmış, ...
Devam13. asırda büyük bir karanlık içindedir. İnsanların kazıklara oturtulduğu engizisyon mahkemelerinin ...
DevamHayat denilen yolculuk -doğumdan ölüme- göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçmektedir. Kişi son nef ...
DevamTüm mesele; “Işık mı karanlığı boğacak; yoksa karanlık mı ışığı boğacak?” Eğer ışık karanlığı boğabi ...
Devam