alevi islam logo
alevi islam logo

İSLAM DA ALEVİ FELSEFESİ

07.12.2021

İslam dinini, tasavvufi bir yorumla algılayan Aleviler yaratan ile yaratılan ilkesinden hareket ederek, insanın özünde hem ilahiliği (Tanrısal öz) hem de irfaniliği (İlahi feyz) görmeye çalışırlar. Tanrı’ya korkarak değil, aşk, sevgi ve muhabbetle yaklaşırlar. Bu sevgi ve muhabbet, tıpkı bir çocuğun annesine -babasına duyduğu sevgiye ve muhabbete benzer.

Çocuklar, annesinden-babasından korkar fakat bu korku; herhangi zararlı bir varlık bir varlıktan korkmak anlamında değildir. Bu korku, çocuğun anneye-babaya olan sevginin ve muhabbetin bir başka şekilde ifade ediliş biçimidir.

Peygamberimizin bir hadisinde Tanrı; “ Ben gizli bir hazine idim, bilineyim istedim de beni sevsinler, bana muhabbet duysunlar diye insanları ve âlemleri halk ettim” diye buyuruyor. (yani âlemi ve insanı yarattım)

Şu Kur-an’ı ayetlerinde  (Kaf Sursi 16) Yüce Tanrı “ Biz Ona (insan) Şah damarından daha yakınız .” ve Sad Suresi 72 “ Onu (Âdem) şekillendirip, ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secdeye kapanın!” Bakara Suresi 115 “ nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradır. Allah, her şeyi kuşatmıştır… Buyuruyor.

İşte Aleviler, bu gerçeği bildikleri için, her varlıkta özellikle insanın özünde Allah’ı görmeye çalışırlar.  O Yüce Yaratanı görmenin em emin yolu da O’na sevgi ve muhabbetle yaklaşmaktır. Tüm yaratılanı yaratandan ötürü sevmektir. Yüce Peygamberimizin Miracı aşk, muhabbet ve cezbe halinde gerçekleşmiştir. Peygamberimiz, Burak (ışık hızı) denilen bir vasıtayla Sıdret-ül Münteha (Beşeri ilminin sonu, yani akıl ile ulaşılabilecek en son nokta, bundan sonrası Allah’ın zat âlemidir.) denen yere ulaşır.

Buraya kadar yapılan yolculuk, akıl ve şuurla (hissetme) yapılan maddeye bağlı bir yolculuktur. Yoluna devam edebilmesi için maddeden, yani akıl ve şuurdan kurtulup mana âlemine (iç âlem) geçmesi gerekir.

        Peygamber efendimiz de öyle yapar, Refref adı verilen aşk atına biner ve yolculuğuna devam eder. Bu aşk atı, aşk ve cezbe halidir, cezbeyi meydana getiren unsur ise akıl ve bilgiden ziyade, “aşk ve muhabbettir.” Cezbe denen unsur insanın şuur ve benliğini yok edip, bir an için madde âlemden mana âlemine (içsel) geçmesini, İnsanın Tanrı ile bütünleşmesini sağlar. Zerreden bütününe doğru öyle bir akış olur ki, insan bir damla misali deryaya karışır ve bu aşk deryasında yok olur. İşte bu hal ölmeden evvel ölüp, Hakk’ta baki olmaktır, Hakk ile Hak olmaktır. Hz. Peygamberimizin ulaştığı makam budur.

Alevi felsefesine göre bu yolculuk esnasında Hz. Muhammed’in önüne bir aslan çıkar ve Hz. Muhammed yüzüğünü aslan verip yoluna devam eder. Peygamber efendimiz, Miracını tamamlayıp kırklar meclisine (cemine) geldiği zaman yüzüğün Hz. Ali’de olduğunu görür. İşte burada Hz. Ali’nin Allah’ın aslanı sıfatını nasıl aldığını ve Alevi ibadetlerinin aynı zamanda Miraç olayına denk olduğunu anlatmak istemiştir.

Cemlerde tema budur. Dedenin veya babanın çektiği gülbank, zakirlerin saz eşliğinde söyledikleri tevhid ve duaz’lar ibadete katılan canların; bir an mana âlemine geçmesi, Tanrı ile bütünleşmesi demektir. İbadetin de gerçek anlamı bu değil mi? çünkü Yüce Tanrı yapılan ibadetin şekline bakmaz. Öze bakar.

        Alevi inancında ibadet anlayışı ise ceme katılan her insan, tüm alt ve üst kimliklerden arınmış olarak ceme gelir. (zengini, fakiri, kadını, erkeği) ceme katılan kimsenin sadece kimlik unsurlarını bir tarafa bırakması yetmez. İnsanın yaratıldığı ve sonsuzluk âlemine göçeceği andaki tüm yaramaz fiillerinden soyutlanması gerekir. Ayrıca manevi ve ruhsal temizliği de çok önemlidir.

Cem, ruhların bedenlerden soyutlanıp ilk yaratıldıkları gibi oldukları yerdir. Alevilik, sadece ruh ve manevi temizliği ile ifade edilmez, ahlak temizliği de çok önemlidir. Cem evine giren can Hakk-Muhammed-Ali’nin divanına girdiğinin farkına da varır.  Cem deki Mürşit postunda oturan dede (pir) ve baba bu yolun kutsal eğicileri oldukları için talipler saygıda kusur etmezler. Talipler bunu yaparken, postta oturan kişinin kendi kişiliği değil de, bu sembolün altında yatan manevi değerler ile oturduğunu göz ardı etmez.

        Çünkü o post; Ahmed-i Muhtar, âlemlerin nuru Muhammed Mustafa ve Ehlibeyt’in kutsal makamıdır. O kutsal karşısında olan canlar, nasıl bir makamda, nasıl bir ruh halinde olduklarını unutmazlar.

Cenab-ı Hakk ibadetlerimizi sırrı kırklar aşkına kabul eylesin.

 

Top